23 Temmuz 2013 Salı

Ben Şok!

Bugün bir gelinlikçiden randevu aldım.
Bana bir ay önce, bir gelinlikçiden randevu alacağımı söyleseydiniz yüzünüze bol tükürüklüsünden bir kahkaha atardım.
Hoş; sonunu getirebileceğim(iz)den henüz emin değilim.
Yine de, "kimseyle olmaz-olamaz" dediğim şu hayatta birine bakıp "işte bu adamla olur!" diyebilmek umut veriyor.
Demek dünyada benim gibiler için bile hala umut var.
Boşverin! Karamsarlığım da bana kalsın.

* Eğer kendinize güveniyorsanız "Ben Şok!" için tıklayınız: http://www.youtube.com/watch?v=GD7WtlVDlGU


24 Mayıs 2013 Cuma

Yolculuk

Ata binmeyi öğrenmem lazım.
O güzel atlara binip o iyi insanların peşinden gitmem lazım.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Masal

Öksüz kalmış iki kardeş gibiyiz; birbirimizden başka kimsemiz yokmuş gibi.

Olanlar bitenler sonunda birbirimize güvenemez olmuşuz ama yanında olmak söz konusu olunca da en çok birbirimize güvenmişiz.
En çok birbirimizi kırmışız ama en çok da birbirimiz için kalp kırmışız.
Güzel günleri zehir edecek kadar bilenmişiz ama bütün o kavganın içinde, hasta yatağının başında yine biz bekleyip kovalamışız kabusları.

Hepsinin de ötesinde, sesimiz hiç karşılıksız kalmamış.

"Bitti" diyeli çok olmuş bir hikaye bu.
Bittiğinden beri bir masalı zamansız yaşıyoruz:
Bir varmışız, bir yokmuşuz.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Cumartesi Gecesi Ateşi

18 yaşındaydım; pavyondaydım; ortaya üç katlı, alevli, karışık  bir meyve tabağı geldi. Şarkıcı ise istek yaptığımız Kum Gibi'yi söylüyordu.

Hani bazen bir yere gidersiniz veya götürülürsünüz de "Benim burada ne işim var?" diye çın çın çınlar ya kulaklarınız; işte bu bana oldukça sık oluyor.
Arkadaş hatrı var diye sorgulamadan kabul ettiğim davetler benim için artık olağan. Yine de bir tanesi var ki zaman zaman on yıl öncesinden kopup geliyor ve ben yine o andaymışcasına "Benim burada ne işim var?" diye soruyorum.

Üniversitede ilk senem, hatta daha üçüncü ayım. O sıralar yurtta kalıyorum. Oda arkadaşlarım arasında halihazırda bir yıldır İstanbul'da olan, tıp fakültesinde okuyan, zehir gibi zeki, muhabbeti tatlı biri var. Kendisinin ders çalışmakla pek alakası olmadığı için aklımıza estiği an çıkıp çıkıp geziyoruz. 

16 Mart 2013 Cumartesi

Ayılana Gazoz Bayılana Limon

Buluşmak için beni arayan arkadaşıma halsiz hissettiğimi ve midemin kötü olduğunu söyledim.
O da, gelip beni olduğum yerden alıp eve götürmeyi teklif etti.
Bunu söylediğinde bulunduğum yere 20km uzaklıktaydı. Evimin ise bulunduğum yere mesafesi 25km idi.
Beni bıraktıktan sonra evine gidebilmek için ise 45km daha yol yapması gerekiyordu.
Olay, trafiği ile malum İstanbul'da geçiyordu.

*****

O'na, midemin birkaç gündür kötü olduğunu, öğleden sonraları grip olmuşum gibi bir halsizlik çöktüğünü ve üstelik başağrısıyla uyandığımı anlattım; hem de o kötü geçen birkaç gün boyunca.
Koltukta "rahat" oturamadığımı gördü. (Bazen ağrılar gözle görülür hal alır.)
Hava çok soğuktu. Kar mı yağmur mu belli olmayan yağış ve şemsiye açtırmayan rüzgar da vardı üstelik.
15 dakikalık yürüme mesafesinin işkenceye döneceği daha açık olamazdı.
Neden beni durağa kadar araba ile bırakmadığını sordum.
"Ne bileyim ben o kadar kötü olduğunu?" dedi.
İler tutar yanı olmayan daha birçok şey söyledi. (Madem hastaymışım dışarda ne işim varmış, o kadar kötü olduğumu nereden bilecekmiş, o yolu her gün yürüdüğü için ona pek şey bir şeymiş gibi gelmemişmişmiş...)

Kusura bakmayın bayım; öldürmeyen Allah öldürmüyor.


19 Şubat 2013 Salı

Bugün

Bugün bir baba öldü ve ben o babanın kızına zorla iki satır söz söyleyebildim. Sonra tuvalete gittim; ağladım.
İşyeri tuvaletinde ilk ağlayışım değildi ama bana en çok koyanıydı.
Saatler geçti. Sıkıntım başıma vurdu, belki de nefes almayı unutuyordum ya da sadece çenemi gevşetmem gerekiyordu.
Hani hal bu ya, her şey üst üste gelir ya... Bir şiir çıktı karşıma. (Zaten hep böyle zamanlarda çıkar o şiir karşıma.) Ne zaman bir ayrılık olsa bitiverir: Ayrılık sevdaya dahil.
Dedim ki madem ayrılık da sevdaya dahil; madem mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan; madem onu çok arıyorum, anlatayım ben bunu.
Yazdım, sadece durumu yazdım çünkü fazlasına halim yoktu.
Gelen cevapla hatırladım ki insanlar biri öldüğünde önce yaşı ile ilgileniyor.
Halbuki ben daha çok ölmesiyle ilgilenmiştim.

Bugün bir baba öldü; üzüldüm.
Bir adamın bir zamanlar yazdığı bir şiiri okudum; üzüldüm.
Ölüm haberi verdiğimde ölenin yaşı soruldu; üzüldüm.
Bugün ben daha birçok şeye üzüldüm.
Hepsini topladım yine de o kızın üzüntüsü yanında ufacık kaldı.
Sonra o zamana kadar üzüldüğüm ne varsa hepsinden utandım; utancıma üzüldüm.

14 Şubat 2013 Perşembe

Tekerrür-Tefekkür

Yaklaşık altı sene önceydi; kapı zilini sökmek istemiştim.
Zilin her çalışında kulaklarım "Ne zaman kapım çalsa sen geldin sanıyorum"* diye çınlıyordu.
Yerimden kıpırdamıyordum.
Meydan okuyordum: Gelen sen değilsen, kapıya bakan da ben olmayacağım.
Sonra bir gece o kapı yine çaldı, kulaklarım yine çınladı.
Şanlı direnişimi bir kenara bırakıp kapıya gittim.
İnatlaşmamız bitmişti: O gelmişti; ben kapıyı açmıştım.

***

Eve geldim.
Sucuyu aradım; cevap vermedi.
Seni aradım: "Evde su yok."
Duşa girdim; zil çaldı.
Kafamda bir "Acaba?" bitiverdi; ben yine zili sökmek istedim.
Ben en çok, "Acaba?"yı düşündüren salaklığıma üzüldüm.
Olanları sana anlattım; salaklığıma daha da çok üzüldüm.
Olmaz ya hani... Diyelim ki dağa taşa çıksaydım; sana değil onlara anlatsaydım.
En azından sesim yankılanırdı da karşılığında bir ses duyardım.

Sesim boşlukta yitip gitti.


* Erkin Koray'ın Yağmur'undan bir dize.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Acele

Eski, cumbalı bir rum evinden bozma; her odası farklı döşenmiş kafenin şark köşeli odasında oturuyorduk.
Yüzüne vuran güneşi hatırlıyorum, bir de gamzelerini.
Hem bence tesadüf değildi o sırada o şarkının başlaması: "Gamze gamze bir gülüver şimdi..."
Güneş yüzünde bir daha doğuyordu ve O, gamze gamze gülüyordu.
En iyi ihtimalle, dördüncü ölüşümdü.

Bütün ölümlerim sahne sahne aklımda.
İlkinde dokuz yaşındaydım mesela: "Biz taşınıyoruz" dedi.
Ne gittikleri yeri sorabildim, ne de bana yazsın diye adresimi verebildim.
Acelem vardı, arkadaşım evcilik oynamak için beni bekliyordu. Hem O da annesinin eline yapışmış, nakil işlemleri için müdürün odasına doğru gidiyordu.

Acelem vardı işte.

Yirmi yıl geçti, ben hala aceleciyim ve siz benden "hızlı olmamı" bahane göstererek korkuyorsunuz.
Bilmiyorsunuz ki ben hep böyleydim. Sadece, o günden sonra yönümü değiştirdim.