31 Ocak 2011 Pazartesi

Beni Bir Sen Anladın

- Anne, bugün patronla konuştuk. Özet geçmem gerekirse işi bıraktım. Önce ben şöyle dedim, derken bıdı bıdı bıdı... Sonra o da vır vır vır, ben de dedim ki "Bu paraya çalışmamın anlamı yok."
+ Tavrını koy kızım.
- Anne işi bıraktım diyorum. Daha nereye koyayım?
+ Tamam işte tavrını koy...
- Anne nereye koyayım?
(İç ses: Ortalığın .mına koydum, daha nereye koyayım?)

19 Ocak 2011 Çarşamba

İntikam Sarmısaklı Yenen Bir Yemektir

Tatlı dilin yılan üstündeki etkisini bilmem ama beni etkilediği kesin.

Bir şey istenildiğinde "istek"ten çok "isteme şekli" ile ilgilenen biri olduğum için iki kelime ile kul-köpek olabildiğim gibi suya düşme pahasına inatlaşan bir keçiye de dönebilirim.

Bu konuda şuursuz bir takıntım ve kontrol edemediğim bir inadım olduğu için mantıyı sarmısaklı yoğurt ile yemek istemeyen sevgili sevgilimin teklifini uzlaşmacı değil de kendine yönlü de bulabilirim.

İnadımdan mantı yemeyi reddedip eve giderken bol sarmısaklı işkembe de içebilirim.

Sonunda eve gidip O'nu öptüğümde içten içe kendi zaferimi kutlayacak kadar çocuk da olabilirim.

7 Ocak 2011 Cuma

Dünya Bana Güzel

Sıfat bulmak yerine sıfatına tüküreyim demeyi tercih edeceğim patron yüzünden gitmek istiyorum.
Memleketime gidip en azından kışı daha az üşüyerek geçirip dinlenmek gitgide daha cazip geliyor.
Sevdiğim adamı düşünüyorum. Gitmek imkansız geliyor.
Sevdiğim adamı düşünüyorum. Aslında umrunda olmayacağı aklıma geliyor.
Umrunda olmayan biri yüzünden bu derdi çekmeye değer mi diye düşünüyorum. Cevap belli olsa da dilim varmıyor.

Düşündüklerim bir yana, düşünmemi dahi engelleyen diş ağrısı yüzünden 5 aydır beklenen yolculuğa çıkacak olmama bile sevinemiyorum. Sevinmek istiyorum ama bırak sevinmeyi, sevinmeyi istemeye halim yok. Hem zaten yarım gidiyorum: O yok.

Baba ocağı, ana kucağı fikri gitgide sabitleniyor.
Hem biliyorum ki; O evde benim dişim ağrımaz.