Bazen kendimi bir köşede kıstırılmış, bokun içinde debelenirken buluyorum. "Basiretin bağlanması" diyerek yüce Secret ve Polyanna'nın buyurduğu gibi olumlu düşünüp komşumuz Münevver Teyze'nin salık verdiği gibi de hayra yormaya çalışıyorum.
Yine de, her şey domino taşları gibi durdurulamayacak bir serilikle devrilirken anca "Bu da mı gol değil be?" diye
ofsayttan bağıracak kadar "
Hayat Sevince Güzel" olabiliyorum.
Annem bir fille mi halvet olmuş nedir, sapıkçasına kuvvetli bir hafızam var.
Şöyle ki; iki buçuk-üç yaşındaydım, yatılı misafirliğe gitmiştik. Küçük bir ilçede; aralarından sadece bir buçuk arabalık yolun geçtiği, karşılıklı iki ev vardı. Bu evlerden birinde yatıya kaldık. Bir bahçe katı olan kaldığımız evin sokak kapısı, doğrudan evin oturma odasına açılıyordu ve ben o odaya konulan bir beşikte yatıyordum.
Sabah uyandığımda beşiğin kenarına tutunarak ayağa kalkıp bir baktım ki kimse yok. Annedir, babadır bas bas bağırıyorum ama hiçbir odadan ses gelmiyor. İşte ben o an "üç buçuk"a kadar saymayı öğrendim.