13 Haziran 2010 Pazar

Kaderimin Oyunu

Birkaç ay önce farkettim ki uzun süredir, beni lisedeki gibi teneffüslerde kapı önüne dikecek kadar heyecanlandıran sadece bir kişi olmuş. İşin kötü yanı o herif de benim uzun süre beraber olduğum adam değil. Hadi o bir yana da bu kaşına gözüne kurban olduğum yavrucak o eski sevgilimin arkadaşı.
Peşin peşin belirteyim: "Hayır, kevaşeliğimden değil bu!". Demiyorum ki dünyanın en ahlaklı insanıyım ama bunu da şerefsizliğimden yapmadım. Durum böyle olunca haliyle gidip yavruya kırıtamıyorum. Ondan geçtim altı aydır göremiyorum. Tek avuntum kırk yılda bir internette konuşmak. Muhabbet güzel olursa "Bana su verdi" diye Quasimodo misali beş gün ortalıkta dolanmam da işin ayrı bir boyutu.

Geçenlerde bu yavruyla bir konser muhabbeti oldu. Tabii ben bunun üzerine anında hayaller kurmaya başladım: Biz konserde böyle yakınlaşıyoruz, bana aşık olduğunu farkedip arkadaşlarını karşısına alma pahasına da olsa sevgilim oluyor, zor günler yaşıyoruz ama sonunda herkes görüyor ki biz birbirimiz için yaratılmışız, böylece kimsenin söyleyecek sözü kalmıyor.
İyi, hoş, ben gayet mutluyum hayaller aleminde de... Daha buncağızımın konsere gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.

Bu sıkıntıyla bir süre ne yapabileceğime dair kendimle kavga edip uykuya daldıktan sonra konser ve yavru temalı rüyalar gördüm.
Uyanıp bir süre yazı-tura attıktan sonra da ne yazıya ne de turaya bağlı olmayan bir kararla yavrucağı aradım. En maymun halim ve "elimde fazladan bilet var satmam lazım" bahanemle tam gaz şakırken "Benim arkadaşlardan gidecekler vardı, sorayım onlara. Benim durumlar karışık. Dört-beş gün önce annemi kaybettik de." cümlesi bende el freni etkisi yarattı.
Bütün gerizekalılığımla "Neyi kaybettiniz?" diye tiz bir ses çıkarmam da apayrı bir tecrübeydi...
Ondan sonrası ise tamamen kopuk: Salaklık ile paniği olabilecek en güzel şekilde harmanlayıp çocukcağızın önüne sundum.
Bereket, taş olduğu kadar anlayışlı da olduğu için gerizekalılığıma gülmek ile yetindi. O güldükçe ben işi maymunluğa vurdum. Sonunda elime yüzüme iyice bulaştırmadan kapattım telefonu. Bu sefer de içimdeki hisli öküz uyanmış olacak ki başladım ağlamaya.
Ulan deden öldü akşam rakı içip doğumgününü kutladın, dayın öldü gıkın çıkmadı, büyük babaannen öldü cenaze evinden koşarak kaçtın... Ee bu ne şimdi? Hayatında iki kere gördüğün adamın annesi öldü diye ağlıyorsun.
Peki, hıyarlığım burada bitti mi dersiniz? Sonra da bir yandan ağlayıp bir yandan "Evlenirsek kaynanalık yapan olmayacak." diye düşünürken buldum kendimi.
Şu dünyada en çok korktuğum şey "erkek annesi"dir ama hani bu kadar hayvanlık bu korkuya bile fazla.

Neye üzüleyim bilemiyorum: Ben kendi hayal alemimde takılırken dünyada birinin acı çektiği gerçeğine mi, annesi öldü diye üzülüp ağladığım adama "hastayım sana" diyemediğime mi, yoksa bu durumu yakın zamanda bir daha arayıp konuşmak için bahane olarak kullanacak olmama mı?
İflah olmaz bir öküz olduğum doğru fakat üzülüyorum da... Hani biraz olsun yüzünü güldürsem mutlu olacağım. Katıksız-çıkarsız iyilik değil benimkisi biliyorum ama...

7 yorum:

miracsaral dedi ki...

Her şey çok güzel de, bu devamı olayını nasıl becerdiniz ben cidden merak ediyorum. Başka bir hiç blogda göremedim de zira :)

Jane Jones dedi ki...

şöyle oluyor. hani yazıyı yazdığınız yer var ya, oranın sol üstünde iki sekme var: "HTML'yi Düzenle" ve "Oluştur". yazıyı yazdıktan sonra html düzenlemeye geçin. yazının kesilmesini istediğiniz yere yazın. bu şekilde de kaydedin. eğer olmazsa da bana haber eyleyin, daha güzel anlatmaya çalışayım. :) olursa da güle güle kullanın. :))

Adsız dedi ki...

Güzel hikaye, benimde buna benzer bir hikayem var. Telefon açmadan önce kurguladığın bütün konuşma planlarının hiçbirinin tutmadığını biliyorum:) benim hikayemde ümidim yok, sana başarılar devamını bekliyoruz :)

Jane Jones dedi ki...

Ben bu gazla gider kapısına dayanırım, Tarık Akan gibi yağmurlarda sabaha kadar beklerim. :) Tarık Akan demişken, ben de bir Türk filmi hastası olarak buralarda biçare yeni yazılar bekliyorum. Böyle çok yalnız hissediyorum kendimi, sanki başka izleyen yokmuş gibi o filmleri.

Adsız dedi ki...

Aman efendim istediğiniz yorum olsun, bendenizde kendimi yalnız hissetmekteyim çevremde hiç izleyen yok o güzelim filmleri daha ekleyeceğim çok film var teknoloji fakiri biri olarak çabalıyorum:) yalnız filmlerden öğrendiğim çeşitli yöntemler var:) kapısına dayanmanız gerekmiyor, kapınıza getirmeniz için çabalamanız sanırım ki daha bir hizmet edecektir emelinize ulaşmanıza...

Jane Jones dedi ki...

Bir yerde hata yaptığımı biliyordum! :P Bundan sonra Gülşen Bubikoğlu gibi adamı azarlayacağım. :)
Ben elimden geldiğince izliyorum. Gerçi izlediğimiz türler biraz farklı ama böylesi daha güzel, yeni yeni filmler öğreniyorum ben de. :))

Adsız dedi ki...

:) güzel, bundan sonra ona göre atarsınız adımlarınızı da ne kadar başarılı olursunuz gerçekleştirirken orası şüpheli tecrübe ettiğim için söylüyorum (ben başaramadım)da sonu benimki gibi olmasın:) güzel benzetme de karşıda bir Ayhan Işık modeli varsa biraz zor sanki:) yeni dönem ve eski dönem Türk filmlerinden başka film izlediim nadirdir. bizden ya bizi anlatıyor ya daha bir hoşuma gidiyor...