Bazen kendimi bir köşede kıstırılmış, bokun içinde debelenirken buluyorum. "Basiretin bağlanması" diyerek yüce Secret ve Polyanna'nın buyurduğu gibi olumlu düşünüp komşumuz Münevver Teyze'nin salık verdiği gibi de hayra yormaya çalışıyorum.
Yine de, her şey domino taşları gibi durdurulamayacak bir serilikle devrilirken anca "Bu da mı gol değil be?" diye ofsayttan bağıracak kadar "Hayat Sevince Güzel" olabiliyorum.
Annem bir fille mi halvet olmuş nedir, sapıkçasına kuvvetli bir hafızam var.
Şöyle ki; iki buçuk-üç yaşındaydım, yatılı misafirliğe gitmiştik. Küçük bir ilçede; aralarından sadece bir buçuk arabalık yolun geçtiği, karşılıklı iki ev vardı. Bu evlerden birinde yatıya kaldık. Bir bahçe katı olan kaldığımız evin sokak kapısı, doğrudan evin oturma odasına açılıyordu ve ben o odaya konulan bir beşikte yatıyordum.
Sabah uyandığımda beşiğin kenarına tutunarak ayağa kalkıp bir baktım ki kimse yok. Annedir, babadır bas bas bağırıyorum ama hiçbir odadan ses gelmiyor. İşte ben o an "üç buçuk"a kadar saymayı öğrendim.
İnsanoğlu henüz bebe de olsa, düşünebilen bir yaratık olduğu için bizimkilerin karşıdaki eve gitmiş olacaklarını tahmin ettim. Bu sefer de bir yandan ağlayıp bir yandan diğer eve sesim yetişir umuduyla bağrınmaya başladım.
Öte taraftan bokum, götümün ucuna kadar gelmiş sıkıştırıyor. Beşikten inmem imkansız. Ne tuvalete gidebiliyorum ne de kapıya. Hoş ya, kapıya gitsem ne olacak? Görüyorum zaten kapının kilitli olduğunu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Kahvaltılarını yapıp uyandım mı diye bana bakmaya geldiklerinde, suratım ağlamaktan ve bağırmaktan kıpkırmızı olmuş kendi bokumun içinde debelenirken buldular beni.
"İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de o olur" derler ya; insanın şansı için de geçerli sanırım bu.
Kendi bokumun içinde çaresizce ağladığım o günün üstünden neredeyse yirmi yıl geçti fakat bu zaman zarfında durum hiç değişmedi. Ne kalkıp gidecek yol, ne de tutacak el verdiler. Dört duvar çerçeve, içinde ben biçare, anca çaresizce kendi halime üzülmekle kaldım.
Mike Stilkey'nin Kitaptan Heykelleri
-
Sanatçının blogda daha önce yayınlanmış çalışmalarını görmek için buraya,
web sitesini ziyaret etmek için buraya tıklayın.
Devamı »
1 yıl önce
21 yorum:
hayırdır ya? böyle karamsar yazılar falan?
duyarlıymış gibi yaptıktan sonra asıl yorumuma gireyim. o günü şu güne bağlayıp genel olarak hayatın durumuna getirdin ya, söyleyecek bir şey bulamıyorum.
alice o çocuğun seni üzmesine isin verme tamam mıaa? (.m biti modu)
şimdiye ait bir ruh hali değil bu. :) geçen gün gülelim diye o olayı birilerine anlatırken metaforuna kaptırdım kendimi :P kendi kendime isyan ettim de yazdım. yoksa her zamankinden daha iyi veya kötü değilim. :))
meriçcim, çok tatlısın. biliyorum o çocuk beni haketmiyor. ben güçlü bir kadınım.
ya bir de ben aslında bu olayı her anlatışımda çok gülerim. komik değil mi ya? çocuk hem mecaz hem de gerçek anlamda altına sıçmış kıpkırmızı suratla oturuyor. komik diyin ulan? nolur be?
komik komik. biraz iğrenç ama komik. bu arada ne pismişsin sen be!
alicecim ben her zaman yanındayım tamam mı? şimdi yüzünü yıkıyosun ve sıcak bir adaçayı içip o çocuğu unutuyosun. bana söz ver tamam mı, güçlü olacaksın. (.m biti mo goes on)
beni bu hale düşürenler utansın! sanki beşikte tuvalet vardı da biz sıçmadık.
meriçcim, ne kadar da iyisin. zaten o çocuğun (ne çocuğu be, sakalı vardı!) kötü biri olduğunu senin hakkında ileri geri konuşmasından anlamalıydım. her genç kızın hayatında senin gibi bir meriç olmalı. ne kadar da şanslı biriyim ben.
alicecim bence mutluluğu uzaklarda arama. sen daha iyilerini hak ediyosun. yakın çevrene bak... biraz daha yakın... az daha sağa...
ahahahahahaa bir .m bitinin kısa özetini geçtik, şahane oldu.
bu arada benim kafa gitti. burda iki yazı, evde kendimizde bi yazı üzerinden yorum diyaloğu yazınca ben koptum. hangisine ne yazdım, buna yazdım mı hatırlamıyorum. mesai saaati sonunda kafa çalışmıyo artık.
seni bu saatte çalıştıranların ayıbı o! sen aslında iyi bir insansın.
ah o zavallı meriç bilmez ki aldığı beddualara rağmen hiçbir zaman o kızlardan biriyle diyaloğu "meriç kız arkadaşım gibi, yanında yatsam bile kötü şeyler düşünmez"den öteye gidemeyecek. aslında o bir dramı yaşıyor haberi yok.
naapsın garibim. kızlara sesleniyorum, yine de yatmayın yanında. noolur noolmaz. veya bi deneyin, yazıktır onlara da
vay arkadas manowar diyorum, hart of steel diyorum daha bana hala luzır edebiyatı yapıyollar yaa...
polyanna demiyorum bak manowar diyorum, eric adams reis diyorum...
münevver teyze de çok bilgili bir insan ama... bir kahve falı bakıyor ki adamın donu pazardan mı alınmış onu bile biliyor. (evet hepsinin donuna bakıyorum)
şu son iki yorumun olayla bağlantısını çözene 100 bin lira veriyorum.
onkaplan bana sinirlendi "polyanna, secret" falan yazdım diye. "kalk, oturmaya mı geldik" diye gider yaptı. ben de yavşaklığa vurarak yengeç adımlarıyla kaçmaya çalıştım.
parayı, 50 kuruşluk madeni paralar halinde alayım. dolmuşta lazım oluyor sonra.
ohhh. demek ki ben o kadar da mal değilmişim.
benimle boy ölçüşebilecek kadar değil :)
iyi bişey dermiş gibi yapıp malsın diyosun yani.
töbeler ossun!
kırıldım.
belki bu gönlünü almama yardımcı olur:
http://www.youtube.com/watch?v=f6IWWCAQIN0
al bak tee kac senesinde bunu yazmisim: http://onkaplan.blogspot.com/2005/12/we-are-divine.html
bu yorumu yayinlama, ibret al diye mesaj veriyorum..
(bkz:subahanallah kardes ibretlik bir paylasim)
bence yayınlayayım da herkese ibret olsun.
okuyun ey müminler!
Yorum Gönder