Hayalgücümü inanılmaz derecede geliştiren bir mahallede oturuyorum.
Öyle bir mahalle ki Cihangir'de san'atçılarla bohem hayatı sürseniz, bir sahil kasabasında inzivaya çekilseniz ya da boynunuza fular taksanız dahi hayalgücünüz böylesine gelişemez.
Tabii bu biraz da benim yapımla alakalı olsa gerek. Bendeniz "götü sıkışınca daha yaratıcı olabilen"gillerdenim. Hani iş başvurusu yaparken özgeçmişe iliştirdiğimiz ön yazıda "Baskı altında daha verimli olurum." cümlesi var ya aynen öyle.
Mahalleye gelecek olursak... Aslında çoğunluğu bin yıldır burada yaşayan ailelerden oluşuyor. İlk başta sıcak-samimi, "ayy ne şirriiiiğğnn" gibi gelse de alakası yok. Şöyle ki; binlerce yıldır burada yaşaya yaşaya bu insanlar sanmışlar ki sokaklar da evin bir parçası. İşin kötüsü bu insanlar bir apartmanda yer alan evlerinde de nasıl yaşamaları gerektiğini bilmiyorlar.
Ev-apartman-sokak demeden, rahatsız olan vardır diye katiyen düşünmeden bağırmayı kendilerine adet edinen bu güruhun biti havaların ısınması ile iyice kanlanıyor.
Mahallenin piçleri deseniz -ki bence öyle demelisiniz.- gece onikiye kadar dışarda bağırmayı kendilerine görev edinmişler.
Gündüzleri ise genellikle ufak boy veletler ve anneleri bağırıyor. Özellikle sokaktaki çocuğunu çağırmak için yıllardır sesini oradan duyurabileceği inancı ile apartmanın içine bağıran annenin istikrarı takdire şayan.
Fakat yaratıcılığımı körükleyenlerin önde bayrakla gideni apartmanımızdaki katıksız orospu çocuğu. Şimdi "ay ama orospu çocuğu çok ağır diiiiil meğğ?" diyen çıkabilir, peşinen söyleyeyim "değil!", zira lugata yeni bir sözcük ekletecek kadar hafif kalıyor.
Bu veled-i zina kalıbı yedi yaşında gösteren, hala ağzında emzikle dolaşan, boru sesli ve daha şimdiden öküz gibi konuşan dört buçuk yaşında bir yaratık. İnanılmaz derecede şımartıldığı için kesinlikle söz dinlemeyen bu hayvanatın en büyük zevkleri arasında ise boru sesi ile böğürmek, apartmanın içine çöp atmak, apartman kapısını tekmelemek, otomata basmak suretiyle gürültü yapmak ve ebeveynlerini böğürtmek yer alıyor.
Yaratıcılığımın sınırlarını nasıl zorladığına gelirsek de her şey o piçi yakasından tutup duvara yapıştırdığımı hayal ettiğim gün başladı. Bir süre sonra bu hayal beni kesmemeye başlayınca ben de kafasını tutup kaldırıma nasıl vurduğumu hayal etmeye başladım.
Arada, okula başlamasına ne kadar kaldığını hesaplayıp öğretmenlerinden yiyeceği dayakları hayal ederek ferahlattım içimi.
Sonradan farkettim ki hayallerimde bir eksik var: Annesi! O kaltağı bunların dışında tutarak günboyu gerizekalı gibi bağırmasının hakkını yediğimi farkettim. Ben de Bertolucci'nin The Dreamers filmini yeni izlemiş olmanın da etkisiyle bu çocuğun ergenlik çağına girer girmez annesine tecavüz ettiğini hayal etmeye başladım. Hatta hızımı alamayıp babasını da veledin arkasına dayadım.
O gün bugündür her sabrım taştığında bütün ailenin birbiriyle cinsel münasebete girmesi isteğim ile ilgili küfürleri sıralıyorum. Yanımda arkadaşım varsa ilk başta dehşete düşüyor fakat bir süre sonra isteğimin aslında ne kadar yerinde olduğunu talihsizce farkediyor.
Hani uzun lafı kısası olaraktan diyorum ki varsa bir film projesi, çığır açmaya hevesli genç kısa filmci falan bu konu üzerine mükemmel bir senaryo hazırlayabilirim. Parada pulda da gözüm yok valla, bizimkisi amme hizmeti...
Mike Stilkey'nin Kitaptan Heykelleri
-
Sanatçının blogda daha önce yayınlanmış çalışmalarını görmek için buraya,
web sitesini ziyaret etmek için buraya tıklayın.
Devamı »
1 yıl önce
2 yorum:
ahh ceyn cons, seni anlasa anlasa ben anlarim.
bundan kesinlikle eminim. sizin çingeneleri aratmıyor valla benim komşular.
Yorum Gönder