- "Ben konsere gittim, çok eğlendim, bu gecelerin adamıyım." kısmını atlarsak rock'n coke 2009'un ilk günü şu şekildeydi:
- Otoparktan festival alanına gidiş süresi 30 dakika. İnsana "İkinci bir defa yapamam bunu" dedirtiyor. Şöyle ki önce saçma sapan bir otoparka arabanızı bırakıyorsunuz, güneş altında bir süre yürüyüp daha da saçma bir girişe ulaşıyorsunuz. Burada labirent gibi bir yerde illa ki rahatsız ve tedirgin olarak peynire ulaşmaya çalışan kobay faresi oyununu oynuyorsunuz. Bilet kontrolü, bileklik takılması derken bitmiyor. Bu sefer de servise binmeniz gerekiyor. Bu noktada bir standda beleş kola dağıtılıyor. Biraz daha yakınmak gerekirse, kola içemeyen biri olarak ben isterdim ki bir Fanta bir Sprite da dağıtılsın. Neticede hepiniz kardeşsiniz.
- Neyse, servis çadır alanına bırakıyor. Oradan kısa bir yolu daha teperek alana giriş yapmayı başarıyorsunuz. Bu sırada konserden geçip köprüaltındaki gölgeden faydalanmaya çalışan sürüyle insan görüyorsunuz. Ağaçsız ve kısmen yapay çimenli alanda sponsorların standlarındaki ufak tefek bölgeleri ve yemek alanlarını saymazsak gölgelik olarak hazırlanmış tek bir alan var ve tabii ki o kalabalıkla dalga geçercesine küçük.
- Standlar iyiydi. Sanırım Efes One Love Festival'den ders almışlar.
- İki oyuncaklı bir lunaparkı vardı. Gayet de mantıklıydı.
- Yemek çeşitleri boldu. Sırf ekmekarası değildi. Burritodan salataya, çorbadan noodle ve mantıya kadar bir sürü seçenek vardı. Tabii ki festival geleneği olarak fiyatlar hafif tuzluydu.
- İçki almak zulümdü. Bira satış noktaları yetersizdi.
- Efes One Love Festival'de gördüğümüz "Beer Lab" burada da vardı. Mojito, Margarita gibi kokteylleri bira ile hazırlayan bu bölümde Efes'in kendi festivalinde 7 TL olan içkiler 9 TL'ydi.
- Konserlere gelecek olursak... Juliette Lewis acımasızdı. Güneş-sıcak demeden ve bir saniye olsun durmadan söyledi de söyledi. Hopladı, zıpladı, koştu, yuvarlandı. İzleyenleri çıldırttı. Kendine aşık etti. Dedikodu kısmında ise ablamız hala taş, su gibi hareketli ve akışkan amma ve lakin suratından yaşı okunuyor. Bir de botokslu gibi şişlikler. Kim bilir vardır belki başka bir derdi.
Çinli (yani uyruğunu bilmediğim çekik gözlü) gitaristi olan abla Lucy Liu'dan sonra ikinci sevimli çekik.
Baterist desen çikolata tenli, iri yarı, kodu mu oturtcak bir abi.
İki de erkek gitarist var ki onlar da pek eğlendiler, eğlendirdiler. - Jane's Addiction ve Nine Inch Nails iyi dediler. Ben uzaktan dinledim. Gıyabında konuşmayayım. Gerçi NIN'i ekrandan izledim de insanlar çıldırmıştı. Başarılı olduğu anlaşılıyordu.
- Sakin, sahnede pek sakin değil. Çalabiliyorlar, söyleyebiliyorlar. Başka bir zamanda illa ki sakin sakin dinlenmeli.
- Çilekeş çok kötüymüş, ben söyleyenlerin yalancısıyım.
- Duman, bildiğimiz Duman. Bir süre sonra yeni şarkıları bıraktılar, anladığımız dilden konuştular. Orada gördüm ki benim gibi bir sürü insan alışamamış yeni albüme. Bir de bizler ki Duman konserinde kudurmaya alışmışız, olmuyor yavaş çalmak. Eski şarkılarında fark belli oldu zaten. Bir anda silkindi kalabalık, memnuniyetsizler bile zıplayıp söylemeye başladı.
Kaan, ustaya saygıyı da unutmadı. "Herşeyi Yak" söylerken ortalarda bir şeyler mırıldandı. Bir baktık "Billie Jean" geliyor. Çok da güzel söyledi ve aynı güzellikle tekrar bağladı Herşeyi Yak'a. - Prodigy konseri, günün en kalabalık konseriydi. Daha konser başlamadan insanlar dans etmeye başladı. Adamlarımız ise sahnede göt kıllarının kadayıf olmasına aldırmadan koştular, bağırdılar, söylediler, dansettiler. Seyirciyle iletişim kurmak için ellerinden geleni yaptılar. Sahneden indiler, konuştular. Smack My Bitch Up sırasında bir an herkesi oturttular, ardından insanlar delirmiş gibi ayaklanıp dansetmeye başladılar. Küçüklüğümüzün efsanesini orada dimdik görmek ayrı bir mevzuydu. Ayrıca yalanmış, sahnede civciv ezmiyorlar.
Konser alanında dünya bize güzeldi. En azından bizim bulunduğumuz bölgede herkes delirmişti fakat dışardan bakanlar pek de iyi olmadığını söyledi. Biz çok eğlendik o ayrı.
Son olarak, konser yarım saat erken bitti. Bilemedik. Bilmeye de yeltenmedik, yorgunluk herkesin sesini kısmıştı. - Konser sonunda alana sis indi. Nemin içinde otoparka gidişimiz yine yarım saat sürdü. Sis uzunca bir süre kaldı. Dönüş yolu da dahil büyük bir bölgede etkiliydi.
- Uzak olması, İstanbul Park'a varıp da alana varmak arasında uzun bir yol olması, gölgenin az olması, bira kuyruğu olması gibi tüm olumsuzluklara rağmen dönerken mutluyduk. Aynı çileyi çekme pahasına da olsa yine olsun yine gideriz dedik. Hatta bugün Kaiser Chiefs ve Razorlight'ı kaçırmanın derin üzüntüsünü duyduk.
- Darjeeling Limited'i izledim tekrar. Sıcak bir film. Hani samimiyet, şirinlik dışında da sıcak. Renkler sıcak, hava sıcak... Bir de tertemiz, çok açık. Yormuyor meramını anlatırken. Yükte hafif, pahada ağır derler ya onun gibi. Yazın izlemek için birebir.
- Nane ve limon yazın bunalımını atmak için birebir. Limonu sıkın, içine nane yaprağı atın, artık bıçağın arkası mı olur mojito tokmağı mı olur ne olursa ezin nane yapraklarını. Bilerek miktar belirtmedim, deneysel takının sevdiğiniz tadı kendiniz bulun. Bana 10 tane büyük nane yaprağı ve orta boy limonun yarısı yetiyor.
- Bu karışımı alın üstüne maden suyu ekleyin. İçemem ben maden suyu derseniz gazoz ekleyin. Onu da beğenmediniz madem su ekleyin, suya bile yakışıyor meret.
- "Ee ama hacı nerede bunun alkolü?" derseniz biraz şeker ilave edin limon ve naneye, üstüne soda ve votka ile çakma mojitonuz hazır. Gerçeğini yapmak isterseniz rom ile hazırlayın.
- "Şekerle mi uğraşacağım bir de?" diyenler ise soda yerine gazozu bassın içine.
Çareler tükenmiyor. Limon ile nane ayrana bile yarenlik ediyor. - Afiyetler ola.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder